İtalya’ya gitmeden hemen önce çekilen İstanbul fotoğrafları ile yazmak istedim size bugün.
Kahvenizi aldıysanız önce mis gibi kokusunu içinize çekin, bir yudum alın ve güne başlamadan hemen önce bana ayırdığınız vakit için size gönderdiğim güzel dilekleri alın. Şimdi ise etrafınıza bir bakın. Kaç tane sinirinizi bozan insan var? Bir? iki? üç? Beş? (yok canım o zaman problem sizde olmalı.) Hepsine karşı görünmez gardınızı alın.
Ben o gardın adını “İstanbul” koydum. Bazen sakin, bazen stresli bazense beklenmedik. Ara ara çok seviyorum kendisini, ara ara nefret ediyorum. Ama onsuz da yapamıyorum. Birileri sinirimi bozuyorsa (ki bazen haklı olan onlardı) konuşarak, sinirlenerek hatta tartışarak tepkiler veririm. Ama o kişiyle ilişkimiz yoluna girmiyorsa, yok sayarak devam ederim. Yok sayma aşaması dediğine kolay gelmiyor insan ve bu an seni en az yoran an oluyor. Yok sayamıyorsan hala karşındakini, mutlaka bir şans daha vardır ilişkinizde. İş, okul, toplum hayatı kolay değil. Görünmez gardlarımızla idare edebilsek de bazen, bunun sayısı artarsa, gardlarımız duvarlara dönüşür ve içinden çıkmak zorlaşabilir. Bu yüzden şeffaf bir maske takın yüzünüze, sizi değiştiren değil sadece koruyan gruptan olsun. Bazen siz, bazen o sinirinizi bozan her kimse o haklı olabilir. Önemli değil bence. Önemli olan sizin ne hissettiğiniz. Olmuyorsa, olmuyor bazıları ile…
Annem der ki, kime göre iyi? kime göre kötü? bana göre iyiyse iyi, kötüyse kötü…
Rahat olmanın tanımlaması bunu özümsemekten geçiyor, ardına saklanılmış cool kıyafetlerden değil sanki?
Özümseyebildim mi?
Çabalıyorum!
Sizi seviyorum.
Benim içinde kahvenizden bir yudum alın şimdi…
bende bende rahat ve umursamaz olmak istiyorummmmmm